Türklerin fırtına yapabilme efsanesi üstüne  ( Cov / Shu )

Türklerin fırtına yapabilme efsanesi üstüne  ( Cov / Shu )
 



Adil Fırat yazır...
Latincede 'doğa üzülmedi' anlamina gelen bir deyim var. Yani doganin sismik hareketlerine gore kendi siyasetlerini yonlerini tayin eden bir inanctan geldigini dusunuyorum kokenlerinin zira Turkler kendileri hic bir zaman sihir yaparak yağmur yağdırıp fırtina yapabildiklerini iddia etmiyor. Çin kaynaklarinda geçiyor. Araplar da Turklerin dogaya sihir yaparak savaslari kazandiklarini iddia ediyor çünkü o donem Turklere ne zaman saldirsalar doga felaketlerine ugruyorlar.

 Turklerin kurduklari Baraj sistemleri var. Ceyhan nehri mesela dusman giris yaptiginda bentleri acip kenti sular altinda birakarak dusmani bozguna ugratiyorlar . Onlar bilimsel olarak teknigini anlamadiklari konuyu sihre büyuye yoruyor. Sonucta tarimin baslangic noktasinin Asya oldugu soganin bile dunyaya Asyadan yayildigi biliniyor. Zenci kabileler bile sifali otlari Kocakari seklinde telaffuz ederken Afrikada, birilerinin Koca Kari kelimesi Yunanca Koca Kariadan geliyor demesi bile kulturel tahrifatin hirsizligin kaynagini gunumuz toplumuna yeterince gosteriyor. Dilimiz yasayan kanitlarla dolu.

Kök Türklerin kuruluşunun ilk zamanları hakkında detaylı bilgiler veren Çin kaynaklarından Türk kökenli olduğu bilinen Çov (şu) Hanedanlığı dönemini (556-581) anlatan 6. yüzyıldan Çovşu kaydında (Liu Mau-Tsai 2011: 13-16), Türklerin yaradılışı hakkında değişik efsaneler yer aliyor. Bu efsanelerin birinde, T'u-küelerin (Türkler) atalarından biri olan ve bir dişi kurt tarafından dünyaya gelmiş ı-çi-ni-şi-tu, bir perinin dokunmasıyla yağmur yağdırma ve rüzgar estirme gücü kazanmış.

** Kök Türklerin kuruluşunun ilk zamanları hakkında detaylı bilgiler veren Çin kaynaklarından Türk kökenli olduğu bilinen Çov (şu) Hanedanlığı dönemini (556-581) anlatan 6. yüzyıldan Çov şu kaydında (Liu Mau-Tsai 2011: 13-16), Türklerin yaradılışı hakkında değişik efsaneler yer almakta. Bu efsanelerin birinde, T’u-küelerin (Türkler) atalarından biri olan ve bir dişi kurt tarafından dünyaya gelmiş ı-çi-ni-şi-tu, bir perinin dokunmasıyla yağmur yağdırma ve rüzgar estirme gücü kazanmış. Sonrasında iki kadınla evlenmiş. Bu kadınlardan biri yaz tanrısının, biri de kış tanrısının kızıymış. İçlerinden birinin doğurduğu dört erkek çocuktan biri kuğuya dönüşmüş.

İlgili kayıtlardaki 'içlerinden birinin doğurduğu dört erkek çocuktan biri kuğuya dönüşmüş.' ifadesine batılı araştırmacılar eğildiğinde Türklerin post değiştirme gibi sihir yetenekleri olduğu şeklinde değerlendirip farklı kaynaklara, farklı coğrafyalarda doğanın ilkesinden uzak bir inanç anlayışına kanalize olacakları biçimde aktarmışlar konuyu.Oysa durum açıktır ki; efsaneye konu edilen ailenin çocuklarından biri erken yaşta ölmüştür. Dönüşmüş olduğu kuşun cinsi de bir şekilde kendisiyle özdeşen karakteristiğe göre, sembol olarak seçilmiştir. Misal eserlerinde Türk nefreti ve düşmanlığı göze çarpan İbni Fadlan isimli Arap katibi Türklerin savaşlarda kendilerine yardımından dolayı bir dönem Turna Kuşuna tapındığını iddia etmiştir.

Runik yazıların yorumlanmasıyla elde edilen çeviriye dikkat edilirse tıpkı bir çocuğa masal anlatır gibi sembolik bir anlatım kullanıldığı göze çarpar. Türklerin destanına temel oluşturan Dişi Kurt pekala savaş meydanında erkeklerle beraber savaşan bir kadın savaşçıya işaret edebileceği gibi; 'perinin dokunuşuyla kazandırılan yağmur ve rüzgar yapabilme' yeteneği; gene POR/BUR kökünden türeyen Peri kelimesi de günümüzde 'el verme' şeklinde bir tanımla aktarılabildiği rivayet edilen, düşünce gücüyle doğaya hükmedebilmeyi simgeleyen 'şaman yetenek'tir.

Zaten şaman felsefesinin başlangıcında bu yeteneğin sadece Yaratıcı tarafından Kadınlara bahşedildiğine inanılmıştır. Bu hikayedeki istisna; 'KURT/BÖRÜ/PERİ' kelimeleriyle ifade edilen kadının genlerinden bu özel frekansın Erkek cinsine de aktarılmış olması; yani en başta kadına göre eksik kalmış olan erkek zihinsel evriminin Türklerde bu kadının genleri vesilesiyle tamamlanmış olmasıdır.

PERİ/ BORA /BÖRÜ kelimeleri birbiriyle iliskili.

Anadolu Topraklarinda Yunan egemenligi oncesi de Fırtina Tanrisi miti hakim. Yunanlar mitolojik hikayelerini yagmalanan Hitit mirasi uzerinden sekillendiriyor zaten daha sonra. O donem Anaya Ana Ataya Ata denen ve dilinin gunumuzde cozumlenemedigi iddia edilen Hatti egemenligi doneminde ANAdoludaki inanca gore evreni simgesi Kralice Ari olan Gunes Tanricasi Ari Ana 'yla birlikte Firtina Tanrisi birlikte yonetiyor. Ciftcinin planini bosa cikaracak hesabini bozabilecek tek guc dunyaya yukardan hukmediyor zira.

Hyber Boreaslar dedikleri Nietzche'nin kayitlarinda bulunan efsanevi ölümsüz irkin ismi de hem firtina anlamina gelen Bora'nin hem Kurt anlamina gelen Börünün kökünü tasimasindan acikca gorulecegi sekilde tarimi Asyadan Anadolu topraklarina ilk tasiyan efsanevi ölumsüz Irk olan Turklere ait. Yunanlar Truvaya saldirdiklarinda Tanrilarinin kehanetine gore denizlerin kendilerine firtina felaketiyle yol vermeyecegi soylendigi icin Truva Kralinin kizini kurban ediyor. Firtina Tanrisinin kendi Tanrisi olduguna inanan adamlar Anadolunun Firtina Tanrisi gazabindan niye korksun ?

**"Bent" kelimesi ilk defa yazılı olarak Kutadgu Bilig'de kullanilmış görünüyor. Kutadgu Bilig (1070) : alıp sen tutar sen bu bend tip manga ]

Bent kelimesi Farsça 'bağlamak' fiilinden türetilmiş kaynaklara göre :) Hatta Fransızca, Almanca, İngilizce, Yunanca ve Arapca çıkışlı da olabileceğine dair referans veriyor kaynaklar ama nedense Türkçe olmasına imkan yok bizim 'Menteşe' yi de türetirken B'yi M'ye evirdiğimiz kelimenin.

Mandal ; Çamaşirları kurumasi için ipe tutturdugumuz, bagladiğimız gereç
Mental ; nesneler ve kavramlar arasinda ilişki kurabilme 'tut'arli / BAĞINTİ'lı davranış/ düsünce yetenegi
Bant; yapıştirma / tutturma/ eklemleme aleti
Bandaj: Kirik / cikik gibi fiziksel incinmelerde dokuyu 'bağlamaya' yarayan gereç
Bent ; bugünkü adıyla Baraj. Türkçe'de suyu depolamak amacıyla yapılanlara baraj, kabartmak amacıyla yapılanlara bağlama deniyor.

Kelimelerin hepsi Turkce BAĞ , BAĞINTI kelimesiyle mental zekası duzgun çalışan 6 yaşinda bir çocuk icin bile birbiriyle iliskiliyken, Mandal Arapca, Mental Hint Avrupadan kok alan eski Latince, Bant /Bandage Fransızca, Bent Farsça görunuyor . Yunanca oldugu iddia edilen bir kelimenin nedense Farscada da olabilmesinde sakinca yok ama kelime kokenlerinin Türkçe ilişkisine dikkat cekilmesi her seferinde kriz yaratıyor ?

Anadoludaki Akarsu ve Nehir isimlerinin Sumerce olmadigindan hareketle Sumerlerin de Anadoluya sonradan geldigi söyleniyordu mesela.

Ülkemizdeki akarsular arasında Menderes var :) Yunanca méandros μαίανδρος "dolambaç, kıvrılarak akan su" sözcüğünden alıntı olduğu yazılıyor .

Sizce Türk sınırlarında bulunan bir Akarsuyun adı 'Men Deresi'ne evirtilen bir 'Bent Deresi' mi yoksa dilimizin bile yanaşmadığı 'meandros' mu olurdu ?

Bent kelimesinin bir anlamı da Akarsu üzerine suyun birikmesini kontrol etmek icin kurulmus bir yapı olması. Kutsal Metinlerde Aden'in bahcesi olarak tanimlanan Cennet'te akan ırmaklar Fırat, Dicle, Gihon ve Pishon. Yani tarih oncesinden beri bir Su kültürü üzerinde kurulmuş yerleşkelerin Suyun getirdiği nimetlerle de felaketlerle mücadelesinin başladıği yer de Anadolu. Her ne kadar Gihon Nehri bugün İsrail sınirlarında gösterilse de bahsedilen coğrafyanın Anadolu, nehrin Ceyhan Nehri olduğunu kavramak için Türkçe bilmek yeterli. Gihon gün gelmiş kimine Cihan, kimine Cehen-nem olmuş belli ki. Akarsuyu kontrol mekanizmaları için kurulan su bentleri insanoglunun tarih boyunca bu Akarsular konusunda ağır sınavlar verip bedeller ödediğini gösteriyor. Su bentleriyle ilgili o çağlarda kullanılan sanatsal teknoloji bugun bile görenleri hayretler içinde bırakıyor.

Akarsu Yatakları kontrol altına alindıktan sonra Türkler için bir müdafaa mekanizması olmuş aynı zamanda. Düşman sınır hatlarına girdiğinde misal Ceyhan bentlerini açıp geçitleri sular altında bırakarak Cihanı düşmana Cehen'nem etmişiz :)

** Clandros adı var. ''Yılan Deresi olarak okunması gereken. Abd'de dahi ayni anlamda yerlesim yeri adları var.

Suyun YİĞİN halinde; YIĞILArak JEOLojik yükseltilerden geçerek aktığı arazilerde kullanılmış. YILAN kelimesinin Cilan , Çilang seklinde telaffuz edildigi Türk lehceleri var. ÇAĞLAYAN adı , suyun ÇAĞLAması yüksekten akan suyun asağı yöne YIĞIN halinde akarken CAKılması, ÇÖvmesi, ÇÖĞElmesi, ÇK, ÇAK kökünden. ŞELALE adı yığınlar halinde yüksekten CAKılan suyun SEKmesiyle ilgili ŞAK kökünden.

Arapcada da şarkı nakaratlarinda kullanılan 'YALELLİ' kelimesi de ŞELALE kelimesiyle , başlıbaşına ŞARKI kelimesinin kendisi gibi bu suyun akma sesiyle ilgili. Icinde YALELLİ geçen Yöresel Türkülerimiz de akan SU temalıdır : " Dere geliyor dere, Yalelel Yalele, Suyunu Sere Sere, Yalelelli" "Ben bir CEŞme yaptırdım sevdalılar içecek; Yalelli Yalelli" vs..

** Çeş; mesela, Sümercede balyasindan ayrilmis SAÇılmış hububat yiginini tanimliyormuş . SAÇ köküyle ilgili . Ters okunuş . S.Ç=> Ç.s.

Yagmurun ÇİSelemesi. Suyun genis bir araziye saçılması.

**Çeş-mek Anadoluda Hayvanı ipinden çözmek, salıvermek.. serbest bırakmak anlamında da kullanılırmış. Çeş-me kelimesi aynı anlamda. Suyun akıtılması, serbest bırakılması...

"Yangın çıkınca ahırdan hayvanları çeştiler.. "

**Çeş-Çüş.

Çiş kelimesi de ilişkili. Salıvermek

Paralel.az

0.023523092269897